Haw - Kemal Varol
Kemal Varol’un Haw adlı romanının kahramanı bir köpektir. Bu rastgele bir seçenek değildir. Hayvan karakteri bir insanın aynı miktarı ön yargılara maruz kalmayacak çünkü. Bir insan karakterin tek bir şey söylemesinden önce elbiselerine göre, nereli olduğuna göre, hatta ismine göre okuyucular tarafından yargılanmış olacak. Hele siyasi bir romanın karakterlerinin inançları ve amaçları başlangıçtan tahmin edilecekler şeksiz şüphesiz. Hayvan karakterleri ise temiz bir sayfa gibiler. Fakat bütün hayvan karakterleri aynı değil ve Kemal Varol bu seçeneğin bütün ayrıntılarını ve neticelerini değerlendirmediği bellidir. Haw romanın merkezi zayıflığı bundan çıkar bence.
Kemal Varol kendi siyasi ve askeri zorlukları yaşayan memleketinde yer alan bir hikaye anlatmak istemesiyle bu tür ön yargılını önlemek zor olacağını anlayarak Haw için bir hayvan anlatıcı seçti. Aynı zamanda, hayvanlar, insanların dünyasının bir parçası olmadığı için kendi çevresini anlatırken, bu tür ön yargılıları aktarmamalılar. Eray Ak’a göre “Hayvanların öngörüsüzlüğünden, tarafsız bakışından faydalanarak "dürüst" bir gözlem” yapabilir bir yazar. Romanın Mikasa adlı Köpek anlatıcı Güney Türkiye’nin 1990lı karışık ortamındaki tüm çirkinliğine rağmen dürüst ve ahlaklı bir davranış gösterir. Kürt sorunu bahsetmeden, Türkiye’nin militarizmi ve kırsal yoksulluğunu değerlendirmeden, ön yargılı olmadan Mikasa kendi hikayesini anlatabilir. Aynı zamanda insanların dünyasından tamamen ayrılmış kalmaz. İnsanlarla bir kaç ilişki kurur, onların bütün söylediklerini ve yaptıklarını anlar, ve bazen sigara elle içmesi gibi çok insanımsı davranışlar gösterir. Daha yakından bakınca bu paradoksiktir zaten. Bir köpek mayın, asker ve kışla gibi şeyleri adlandırabilecek kadar iyi bilirse, ayni anda bir savaş ne olduğunu ve neden patladığını nasıl bilemez ki? Roman boyunca Mikasa’nın epistemolojik sınırlarını asla tanımlanmadığı için onun öngörüsüzlüğü inandırıcı değil kanımca.
Mikasa edebiyattaki ilk konuşan hayvan değildir zaten. Eray Ak’ın söylediği gibi, en azından la Fontaine’den beri yazarlar hayvan karakterleri kullanır olmuşlar. Çocuk kitapları ve filmlerinde sıklıklı oynadığı için tam bir ‘trope’a dönüştü konuşan hayvanlar. O kadar yaygın bir şey ki Tvtropes.com adlı bir web sitesinde konuşan hayvanlarından bir sınıflandırmayı (taksonomi) sunan bir makale var. Bu sınıflandırmaya göre, edebiyat ve sinemadeki insan biçimi kazandırılmış olan bütün hayvanlar altı tane sınıfta yerleştirilebilir.
İnsanlar tarafından anlaşılabilen hayvanlar - Bu hayvanlar insani bir dil bilmesine rağmen, özel yetenekli olan insanlar (ki hayvanların gizli dilini çözebilir) tarafından anlaşılabilirler. Örneğin, Dr. Doolittle bütün hayvanların dilleri ‘konuşabilir’.
İnsani dil bilen hayvanlar - İngilizce, Türkçe gibi bir dil kullanırken, bu hayvanlar insanların konuşmalarına katılabilir. Garfield, mesela, sahibi John ile ingilizce konuşur.
Konuşma bozukluğu olan hayvanlar - Tam bir dil konuşabilmektense, vücut hareketleri ve diğer seslerinden faydalanarak insanlarla haberleşen hayvanlar. Örneğin Scooby Doo.
Uygar Hayvanlar - Elbise giyinen, iş yapan, aletler kullanan hayvanlar bu. Orman yada denizaltında gibi kendi ekosistemlerinde kalmasıyla da, insan gibi bir yaşam tarzı var onlarda, Peter the Rabbit ya da Nemo gibi.
Komik Hayvanlar - Hem insanların dünyasında yaşar, hem de onların geleneklerini ve davranışları benimsiyor bu hayvanlar, genellikle komik amaçlı. Ancak bazen kendi türünün özelliklerinden bazı acayipliği (quirks) gösterirler. Mesela, bir köpek takım elbise giyinmesine rağmen, kulağını ayağıyla kaşıyacak.
Evcil Hayvan Çiftlik İnsanlar - Fiziksel Görünüşünde hayvan olmasından başka tam bir insandır. Roger Rabbit gibi.
Bu sınıflandırmaya bakarken Mikasa bu kategorilerden birine sığmaz. Bazen konuşmadan insanlar ile haberleşebilir. Bazen insanımsı davranışlar gösterir. Bazen insanların dünyası garipsiyor, bazen onu benimseyiyor. Spesifik bir kategoride yerleştirilmediği için Mikasa ile İnsan dünyası arasındaki ilişki değişkendir. Dolayısıyla onun açıklamaları özgün bir perspektif değil, karışık ve çelişkili bir bakış açısı sunar okuyucuya. Konuşan hayvanların sınırlandırması komik bir deneme gibi görünüyorsa da, bir yazarın seçtiği anlatıcı neden geçerli yada zayıflı olduğunu ortaya çıkabilir. Empati kurmak için, her şeyden önce bir anlatıcı tutarlı olmak lazım. Konuşan bir hayvan olsa, takım elbise giyinen bir hayvan olsa da, en azından hayali dünyanın kendi kurallarını takip etmeli.
Comments